5 Aralık 2017 Salı

Bulgaristan ve Soydaşlarımız

1980-1990 arasında Türk dış politikasının, Türk kamu oyunda büyük  tepkiler uyandıran ve Bulgaristan'la münasebetlerimizi tam bir gerginlik  içine sokan önemli bir sorunu da, 1984 sonlarından itibaren Bulgar  hükümetinin ve Jivkov rejiminin, sayıları 1.5 milyon kadar tahmin edilen  ve Bulgaristan nüfusunun % 15'ini teşkil eden Türk azınlığın, isimlerini  değiştirmeye zorlamak ve slav ismi almak suretiyle, bu ülkedeki Türk  varlığını eritmek ve slavlaştırmak istemesi olmuştur. Olay, 1985 yılı  başlarında Türk kamu oyunun dikkatini çekti.

Bu isim değiştirme zorlamasının yanında, Bulgar Hükümeti, Türklerin  erkek çocuklarının sünnet ettirilmesini de, sağlık sebepleri bahanesiyle  yasakladığı ve bu yasak için cezai hükümler getirdiği gibi, iş yerlerinde  ve umumi yerlerde de Türkçe konuşulmasını yasaklamıştır. 12 Şubat  1985 de yayınlanan bir emir de, bir çok bölgelerde, camilerde ibadet  edilmesine ancak Cuma günleri ve saat 12:00-14:00 arasında ve  hükümetin görevlendireceği kişilerin gözetiminde izin verilmiş ve bunun  dışında ibadet yasaklanmış ve camiler kapatılmıştır.

Bu gelişmelerden doğan gerginlik, 1989 yılı sonunda Jivkov'un iktidardan  düşmesine kadar devam etti. 1985 Şubatında, Başbakan Turgut  Özal, Türkiye'nin 500 bin soydaşımızı kabule hazır olduğunu birdirdiyse  de, Bulgaristan'ın buna cevabı Türk kitlesi olmayıp Bulgaristan'ın  "Müslüman vatandaşları" olduğu şeklindeydi. Türkler esas itibariyle  tarımla meşgul olduklarından, Bulgar hükümeti, tarımda büyük bir  işgücü kaybına uğramaktan korktu.

Türkiye, Bulgaristan'daki soydaşlarımız konusunu milletlerarası  platformlara taşımak ve sorunu enternasyonalize etmek için çok çaba harcadı.  Amerika ve İngiltere, konuya gerçekten ilgi gösterdi. Amerika Helsinki  İzleme Komitesi, Milletlerarası Af Örgütü, Avrupa Konseyi ve İslam  Konferansı, konu ile yakından ilgilendiler. Lakin, Türkiye'nin sorunu  enternasyonalize etmesi Bulgaristan'ı, milletlerarası planda zor duruma  sokmasına rağmen, bütün bu çabalardan Bulgaristan'ı yolundan  döndürebilecek bir sonuç çıkmadı. İslam Konferansı Örgütü, 1986  Ocak ayındaki toplantısında, Bulgaristan'da inceleme yapmak üzere bir  Temas Grubu kurdu. Bu grup, 1988 Martında 76 sayfalık bir rapor  sunarak, Bulgaristan'daki durumun fecaatini bütün çıplaklığı ile ortaya  koydu. Hatta 1989 Martında ikinci bir rapor daha yayınladı. Bunların hiç  birinden elle tutulur bir sonuç çıkmadı.

1989 Haziranında, Türk hükümeti soydaşlarımızın göçünü kabule  hazır olduğunu tekrarlayınca, son derece güç bir durum karşısında  kaldı. Jivkov rejimi, isteyen bütün soydaşlarımıza pasaport vermeye  başlayınca, 300 bin soydaşımız sınırlarımızdan içeri akın etmeye  başladı. Görüldü ki, Türkiye'nin, bu kadar geniş bir göçmen kitlesini kabule  ve yerleştirmeye imkanı yoktur. Bu sebeple bir süre sonra Türkiye  Bulgaristan'la olan sınırını kapadı. Bu durum, Türkiye için gerçekten bir  skandaldı. Türkiye bir blöf yapmış ve Jivkov bu blöfü görmüştü.  Türkiye'nin bu tutumu üzerine, 120-130 bin soydaşımız, tekrar Bulgaristan'a  dönmek zorunda kalmıştır.

Neyse ki, bir kaç ay sonra, 1989 Kasımında, Jivkov'un iktidardan  düşürülmesi ile sorun kendiliğinden çözümlendi. Bundan sonra  soydaşlarımız Hak ve Özgürlükler Hareketi şeklinde örgütlenerek  Bulgaristan'ın siyasal hayatında yerlerini almışlardır.

KAYNAK: 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1995) - Fahir Armaoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder