Birleşmiş Avrupa fikri, bir zamanlar filozofların ve ileri
görüşlü insanların düşlerinde yer alıyordu. Victor Hugo, insancıl ideallerden
esinlenen barışçıl bir “Avrupa Birleşik Devletleri”ni hayal etmişti. Bu hayal,
İkinci Dünya Savaşı’nın yıkıntılarından sonra Avrupa Kıtası için yeni bir umut
oldu.
Savaş süresince totaliterliğe direnen insanlar, Avrupa’da
devletler arasındaki kin ve düşmanlığı son vermek, kalıcı bir barış oluşturmakta
kararlıydı. 1945 ve 1950 arasında, Konrad Adenauer, Winston Churchill, Alcide de
Gasperi ve Robert Schuman’ın aralarında olduğu bir grup cesur devlet adamı,
ulusları yeni bir çağa adım atmaya ikna etmek için yola koyuldu. Fransız
Dışişleri Bakanı Robert Schuman, başlangıçta Jean Monnet tarafından tasarlanan
bir fikri ele aldı ve 9 Mayıs 1950’de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun (AKÇT)
kurulmasını önerdi. Bir zamanlar birbiriyle savaşan ülkelerde kömür ve çelik
üretimi için sorumluluk paylaşımıyla ortak bir pazar oluşturulacaktı. Pratik
fakat aynı zamanda oldukça sembolik bir şekilde, savaşın ham maddeleri uzlaşı ve
barışın araçlarına dönüşüyordu.
Avrupa bütünleşmesinde ilk adım, Belçika, Federal Almanya,
Fransa, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda’nın kömür ve çelikte ortak pazar
kurmalarıyla atıldı.
Altı üye devlet, daha sonra Roma Antlaşması'nı imzalayarak
çeşitli mal ve hizmetleri içeren ortak bir pazara dayalı Avrupa Ekonomik
Topluluğu’nu (AET) kurmaya karar verdi. Altı ülke arasında gümrük vergileri 1
Temmuz 1968’de tamamen kaldırıldı ve 1960’larda özellikle ticaret ve tarımda
ortak politikalar oluşturuldu.
Bu girişim öylesine başarılı oldu ki Danimarka, İrlanda ve
İngiltere, Avrupa Ekonomik Topluluğu’na katılmaya karar verdi. İlk genişleme,
1973’te altı üyenin dokuza çıkmasıyla gerçekleşti.
1981’de Yunanistan AET’ye katıldı, 1986’da İspanya ve Portekiz
izledi.
Avrupa’nın siyasi panoraması 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması
ile çarpıcı bir şekilde değişti. Bu, 3 Ekim 1990’da Almanya’nın yeniden
birleşmesine, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin Sovyet kontrolünden çıkarak
demokratikleşmelerine yol açtı. Sovyetler Birliği’nin kendisi de Aralık 1991’de
dağıldı.
Bu gelişmeler, Avrupa Ekonomik Topluluğu üye devletleri arasında
yarım yüzyıldan fazla sürecek bir barışçıl işbirliğinin başlangıcıydı. 1992
Maastricht Antlaşması ile Topluluk kurumları güçlendirildi ve daha geniş
yetkilere sahip oldu, böylece Avrupa Birliği (AB) doğdu.
Yeni Avrupa dinamizmi ve kıtanın değişen jeopolitiği nedeniyle,
Avusturya, Finlandiya ve İsveç, 1 Ocak 1995’te Avrupa Birliği’ne katıldı.
1990’ların ortalarında on iki ülke daha -Bulgaristan, Çek
Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Romanya, Slovakya, Estonya, Letonya, Litvanya,
Slovenya, Kıbrıs ve Malta- AB’ye üyelik başvurusunda bulundu.
Başvuruları kabul eden AB, aday ülkelerle katılım
müzakerelerini, Aralık 1997’de Lüksemburg’da ve Aralık 1999’da Helsinki’de
başlattı. Böylece Birlik, ilk kez bu denli büyük bir genişlemeye yöneldi. 10
Aday ülkenin müzakereleri 13 Aralık 2002’de Kopenhag’da tamamlandı ve bu ülkeler
1 Mayıs 2004’te Avrupa Birliği’ne katıldı.
Bulgaristan ve Romanya’nın da 1 Ocak 2007’de katılmasıyla Avrupa
Birliği 27 Üye Ülkeden oluşan 450 milyondan fazla vatandaşa sahip büyük bir aile
oldu.
Ardından 9 Aralık 2011’de AB ve Hırvatistan liderleri katılım
antlaşmasını imzaladı.
Hırvatistan 1 Haziran 2013 itibariyle 28. AB Üye Ülkesi
oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder